Şimdi ellerini tutup çıksam şu fakülteden
Seviyorum be, desem.
Kime ne benim bacak aramdan
Kime ne ki kalbimin dört duvarından
Atıyorsa gümbür gümbür; ‘sebebi işte o’ desem
Bir beyazın Kürt’e sevdası deseler
Zaten bu kız hep aykırı sever.
Yatar, kalkar…
Yattığıyla felsefe yapar,
Felsefe yaptığıyla yatar.
Sahi neydi kimyası aşkın?
Aşkın anatomisi, belki de sosyolojisi vardı.
Açlıktan başım dönüyor gibi sevişirkenki göz kararması.
Bak şu odada, işte şu duvarda öptün saçlarımdan tutup.
Kasıklarımı bu odada okşadın.
Şuradaki dik merdivenlerden inerken sevdim ben seni.
Kapalı mekânların yasal olmayan sevişmesiydin sen.
Hangi yasada varsan, varım!
Öğle arası yemek saati çıkmazım.
Nasıl karın gurultusu…
Nasıl iç bulantısı öyle…
Ben ömrümde böyle özlemek görmedim.
Böylesi ağır hasret…
Dört duvarın, iki farklı koridorundaki kovalamaca oyunundaki korkaklığım…
İşte en güzel yanı da bu seninle olmanın…
Hasretsin; ama aynı yerde olmanın verdiği huzurun da yanında ödülün.
Bazen “yakıyorum tüm gemileri, ne olacaksa olsun!” diyorsun.
Kopuyorsun sanki medeni hukukta yerin yok gibi.
Sonra yine toparlanma sende
Bu git gel’ler
Derin nefeslere ihtiyaç duyuyorsun bazen bunları düşünmekten.
Düşünmesen oysa, yokuz.
Olduğun yer, olduğum yer oysa.
Ama baktığın yer, baktığım yer değil.
Aynı göğe bakmak yasak senle bana.
Şöyle yan yana, birlikçi kahkahalarımıza toplum hazır bile değil.
Beraberlik dediğin hep bir vatan için.
Oysa aynı gökyüzünde türlü türlü vatanlarımız var bizim.
Rengarenk, milyon renk hem de.
Öyle gökkuşağı da değil hem.
Gözlerim gözlerinin rengini alıyor çoğu zaman.
Birbirini çok sevenler birbirine benzermiş.
Ya da üzüm üzüme baka baka kararır.
Kırk iki adım ötemdesin.
Sanki dizlerimin dibinde sen oysa.
Görsel: Miroslav Zgabaj
Ne kadar da güzel. Sanki içinde ben varım, sevdiğim ve seveceklerim var, sevmenin yaşattığı güzel hisler…